Namazımı Çaldırdım kitabımızdan…
Amcamoğlu Yusuf konuşmaya başladı. Onunla mahşer meydanında tesadüfen karşılaştığımızda konuşamıyordu, her yeri morarmış, her yeri şişmişti.
– Babam yani amcan genç yaşta ölmüştü, dedi. Kardeşlerimle yetim kalmıştık. Dört çocuktuk, annemiz hangi birimize yetişsin. Sen bize ne göz kulak oldun, ne baktım, ne yardım ettin, ne elimizden tuttun! Hep ya-bancı gibi dav-randın, bayramlarda bile gelmiyordun. Sahipsiz kaldık. Ben ayakta kalabilmek için çalışmaya başladım, bir kardeşim di-lenci çetesinin eline düştü, kurtaramadım. Kız kardeşimin namusunu korumak için de erken evlendirdik. Sonra da kocası iyi çıkmadı, hergün dövmeye başladı. Ben de kötü arkadaşların eline düştüm. Her naneyi işledim. İçki, zina, tefecilik, faiz, rüşvet, yalan, ne anlatayım, her türlü kötülük, tam bir batağın içine düştüm. Sen benim akrabamdın, canımdan kanımdan bir parçaydın. Dedelerimiz birdi. Ba-baannelerimiz birdi. Can ciğer olmalıy-dık. Herkes bize im-renmeliydi. Amcamoğlu olarak elimizden tutmadın. Ziyan oldum, ziyan olduk amcamoğlu!
Yusuf ağlıyordu, keşke akrabaları görüp gözetseydim, keşke arada bir yanlarına gitseydim, evime davet etseydim, kol kanat çıksaydım. Oysa her Cuma imamın okuduğu; ‘Hiç kuşkusuz Allah, (insanlara karşı) adil dav-ranmayı, (olabildiğince merhametli, güler yüzlü, nazik ve lütufkâr davranarak dâimâ) iyilik yapmayı ve yakınlara (yakın ve uzak akraba-ya, cömertçe) ikramda bulunmayı (acılarını, mutluluklarını paylaşarak onlarla sürekli ve samîmî bir dostluk ortamında olmayı) emrediyor’ aye-ti kulak-larımda çınlıyordu. Önceleri sadece Arapça okunuyordu ve öyle-sine dinliyorduk, belki anlamıyorduk, daha sonraları anlamı okunmaya başlandı, dinleyip geçiyorduk. Ah kafam ahhh! dedim kendi kendime. Yusuf beni affeder diye bekledim, cennet gözümün önünden yavaş yavaş kayıp gidiyordu.
Yusuf;
– Affetmem! dedi. Belki sonum çok kötü olacak bilmiyorum ama biraz da senden sebep felaketimi yaşayorum, hayatımı ziyan ettim. Senin payın var bunda. Ben hakkımı istiyorum, dedi.
Allahım! Herkese kötülük yapmışım. Bir de namaz kılıyordum. Nasıl bir namaz! Eğer bu kıldığım namaz kötülüklerden ve çirkinliklerden alıkoymadıysa, yazıklar olsun bana! Eğer kıldığım namazla bu insanları bu hale getirdiysem, yazıklar olsun bana! Hakkettim, herşeyi hakket-tim, vallahi hakettim! Hesap bir türlü bitmiyordu. Bütün tanıdıklarım sıraya girmiş, sanki dağlar kadar sevabımın olduğunu bile bile.
…
Not: Bu hikaye “Namazımı Çaldırdım” kitabımız içerisinde yer alan bir bölümdür. Kitabı satın almak için tıklayın.